İkbal Mevlâna'ya sorar;
"İnsan Allah'a nasıl ulaşabilir?
Toprağa ve suya dağ demek nasıl olur?
Yaratıp var edenin zatı elbette yaratılmış olamaz."
Mevlâna cevap verir;
"Eğer Sultanı razı edersen
Evreni bile parça parça edebilirsin.
Hele şu âlem bir silkelensin.
Ve eteğindeki tozu toprağı atsın.
Öyle ki O'nun bedeninde azlık çokluk görmeyesin.
Kendini O'na ait ve O'nun da sana ait olduğunu göresin.
'Ancak bir güç ve kuvvet ile göklerin ve yerin sınırlarından dışarı çıkmaya gücünüz yeter.' Ayetini hatırla.
Yoksa karınca ile çekirge gibi çamurdan ölürsün.
Sen doğumla bu dünyaya geldin ey iyi adam!
Şu dört boyutlu dünyaya.
Doğumla sıçrayıp dışarı çıktın.
Şimdi ise başka bir doğuş için bağlardan kurtulman gerek.
Kalp ehli bu doğuşun maddi olmadığını bilir.
Bu doğuş topraktan olan beden'in doğumu değildir.
Çünkü bedenin doğumu cebri idi iradenle olmadı.
Manevî doğumun ise senin iradenle olacaktır.
O maddi doğuş perdeler arkasında gizliydi.
Hâlbuki manevî doğumun sebepleri aşikâr ve açıktır.
Maddi doğumunda ağlamıştın manevi doğumunda ise güleceksin.
Biri aramakla elde edilir öbürü ise cebri olarak başına gelir.
Şu bedenin evrende gezerek sükûn bulmaya çalışır.
Kalp ve ruhun gezisi ise maddenin boyutlarını aşar.
Maddi doğuş gün ve gecenin esiridir.
Manevisi ise gece gündüze hükmeder.
Çocuğun doğması anne karnından kurtulmasıdır.
Ermiş kişi ise âlemin bağlarından kurtulduğunda doğmuş olur.
İki doğumun kanıtı da ezandır.
Birisini sadece dil ve dudak ötekisini ise can okur.
Bedende ruhun uyanışı başlayınca şu köhne âlem titremeye başlar."