Yüce Allah'ın irâde ve meşîetini ifade eden ayetlerde isyan eden inkârcılara haddini bildiren kesin bir tavır mevcuttur. Şöyle ki inkârcının irâdesi ve bu irâde doğrultusunda kullandığı kudreti de Allah'ın irâdesine ve yaratmasına bağlıdır. Aslında bu gerçek insana ondaki inkâr etme kudretini de Allah'ın yaratmış olduğunu açıkça ihtar eder. bu ihtar da yine insanın hidâyet bulması ve dalâletten kurtulması içindir. Bu durumda insanın irâdesini ve kudretini kullanması husûsunda tam bağımsız olduğunu söylemek mümkün müdür? Kulun irâdesinin ve çabasının bu dünyada yaşamaya bile yetmediği gibi imanının ve amelinin de kendisinin cennete girebilmesine kâfi gelmeyeceği bildirilmiştir. Öyleyse kulun irâdesi yapacağı işlerde elde edeceği sonuç için şart ise de yeterli değildir. O bu konuda yine Allah'a muhtaçtır.
Görüşlerine başvurulan her üç müfessir de zaman zaman lutuf ilim ve hikmet prensiplerinin her birini esas alırken ağırlıklı olarak ve ısrarla tercih ettikleri prensipler de olmaktadır. Mesela Matürîdî daha çok ilim prensibini esas alırken Zemahşerî çoğu kere lutuf prensibine dayanır. Râzî'nin ise daha çok hikmet prensibini tercih ettiği söylenebilir.