Kendi evini inşa etmek büyülü ve çekici bir çağrı.
Peki gerçekten mümkün mü? Çok yakın bir tarihe kadar hepimiz yaşayacağımız evi kendi ellerimizle ve köy imecesi ile yapıyorduk; Çölde kutuplarda dağ başları nehir kenarlarında ya da çok uzak adalarda. Bütün insanlığın coğrafyalarına özel tasarımları ve nesilden nesile aktardıkları bir bilgelikleri vardı. Taş seçimiden ağaçların kesileceği mevsim hatta ay döngüsüne kadar şimdi bakıldığında insanı hayrete düşüren bir teknik ve tasarımla. Üstelik bu yapılar binlerce yıla meydan okuyor. Betonun altmış yıllık ömrü bunları sadece güldürüyor.
İster kendi elleriniz ve belirli bir dayanışma ağı içinde evinizi yapmaya karar verdiniz isterseniz bir usta ile anlaşıp işe koyuldunuz. Gözünüz kör kulağınız sağır ve elleriniz bağlı olmasın. Artık kendi evini seçtiği malzemeden iç tasarıma kadar profesyonellerin insafına bırakmaya razı olmayan bir bakış açısı egemen oluyor. Bunun Türkiye'deki örnekleri azımsanmayacak kadar arttı. Hem de ortaya çıkan yapılar parmak ısırtıyor. Malzeme ile iklim arasındaki denge araziye oturuş deneysel çalışmalara verilen değer ve en önemlisi insanı içinde iyi hissettiren evler hepsi mümkün.
Melih Aşanlı geleneksel sanatlar bilgilerinin üzerine uzun yıllar çalıştığı restorasyon ve heykel tekniklerini de ekleyerek kendisi gibi kırsala yerleşen veya yerleşmeye niyetli gönüllüler için muhteşem bir rehber kitap hazırladı. Arazi toprak ve arazinin neresine evinizi oturtacağınızdan başlayarak malzemeleri sınıflandırarak temelden çatıya kadar evinizi inşa etmenizi yahut ustaları yönlendirmenizi sağlayacak kitabıyla hayranlık uyandırıyor. Melih Aşanlı belki de anlatmak istediklerinin özünü şöyle özetliyor;
"Suyun toprağın taşın ağacın doğasını idrak etmek algılamak en gerekli ilkeler. Malzemelere hükmetmeye çalışmadan da sadece uyum sağlayarak ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz aslında eski olan güncel bir önerme ile ne isterseniz yapmakta özgürsünüz."
Aslında bütün mesele de özgür olmak değil mi ?