İç savaşın yurtlarından ettiği Suriyeli mültecilerin göç yollarında yaşadıkları uzunca bir zaman görmezden gelindi. Mülteciler geçiş ülkelerindeki yerel halkla "karşılaşma"larında çoğu zaman yalnız bırakıldılar. Kamplarda sokaklarda ve iş yerlerindeki zorluklar onları Ege ve Akdeniz'in "ileri"sine doğru bir ölüm yolculuğuna mecbur bıraktı. Ve dünya mültecilerin sessiz çığlığına kulak tıkamaya devam etti. Küçük bir çocuğun bedeninin Bodrum kıyılarında belirdiği o meşum eylül sıcağına kadar. Suriyeli mülteciler ancak kitlesel olarak Avrupa'nın kapılarına dayandıklarında gündem olabildiler. Peki Alan Kurdî'nin geride bıraktığı "insani kriz" ile dünya nasıl başa çıkmaya çalıştı? Egemenler sayısı milyonlarla ifade edilen Suriyeli mülteci nüfusla nasıl bir çıkar oyunu oynadı? Geri Kabul Anlaşması'nın tarafı Türkiye bu oyunun neresinde durdu? Elinizdeki kitap tüm bu sorulara cevap veriyor. Ercüment Akdeniz Suriye Savaşının Gölgesinde Mülteci İşçiler'de Suriyelilerin Türkiye'ye girdikleri andan itibaren yaşadığı sömürü ve baskı cenderesini bir gazeteci titizliğiyle anlatmıştı. Şimdi de ilk kitabın devamı niteliğindeki Sığınamayanlar'da ölüm koridorlarında yaşanan kıyımın perde arkasında dönen pazarlıkları gözler önüne seriyor.
Ercüment Akdeniz'in kısaca Sığınamayanlar adını taşıyan bu kitabının Türkiye'de göç ve göçmenler meselesini sınıfsal bir perspektifle ele alması ve verilerini birinci elden alan çalışmalarıyla destekliyor olması bakımından içinde bulunduğumuz dönemde bu konuda yapılmış çalışmalar içerisinde son derece önemli bir yere sahip olduğunu düşünüyorum.
Özgür Müftüoğlu