Tarihsel yanılgılar çoğu kez bir tarihçi aldanmasıdır.
"Haremden kaçan bir Osmanlı Prensesi" şüphesiz oldukça çekici bir gazete manşetidir. Hele de bu kadın "Uluslararası Kadınlar Kongresi"nde bir konuşma yaptıysa konuşmasının içeriği Almanca basılmış ve çok yakın bir tarihte de Arapçaya çevrilmişse...
Tarihçi artık bu verilerden hareketle yürüyebilir Osmanlı'da kadın hareketini takibe başlayabilir; konuşmanın içeriğinden Osmanlı feministlerinin düşünsel dünyasının haritasını çıkarabilir.
Oysa tam da bu kalkış noktası her şey alt üst edildiği yerdir. Tarihçi aldanmış tarihsel yanılgı başlamıştır.
Adil Baktıaya bir feministin değil bir Osmanlı kadınının Hayriye bin Ayad'ın ve onun Osmanlı Vikingi kocası diplomat Ali Nuri'nin yaşamlarından önemli bir kesitin izini sürüyor. Ayak izleri II. Abdülhamit dönemi modernleşmesini boylu boyunca kat ediyor ve "Araba Sevdası"nın Çamlıca Köşklerinin ve sefasının omnibüslerin telgraf tellerinin devlet yatırımlarının yeni zenginlerin giderek ağırlığını hissettiren bürokratik aygıtın ve diplomasinin yapılanmasının; toplumsal ekonomik ve siyasal olanın içinden geçiyor tam da bu yaşantıların şekillendiği ortamın içinden:
Feminizmin olduğu gibi her türden özgürlüğün vakti geldiği için her türden baskı zulüm ve entrikanın seviyesi yükseltiliyordu. Hayriye Hanım ile Ali Nuri Bey'in "mücadelesi" özgürlük mücadelesinin ancak bir karikatürü olabilirdi çünkü karşılarına aldıkları istibdat modern devletin bir karikatürüydü ona göre konumlanmış ve bizzat onun tarafından belirlenmişlerdi.