"İlkgençliğim boyunca birçok ülke gezmiş onlarca şehirde dolanıp yüzlerce sokakta kaybolmuş ve binlerce kez izmarit ezmiştim asfaltlarında. Gittiğim ülkelerin saati kaçtı bilmezdim. Öğrenmek de istemezdim. Ah! Tatlı güzel yalnızlığım benim! Bir gölge gibi tüm o yabancı seslerin ve yazıların arasında aylakça yürümek ve yürümek büyüleyiciydi. Sağır ve dilsiz ederdi beni şehirler. Ve bu özür garip bir şekilde özgürleştirirdi ruhumu. Bana kendi yabancılığımı unutturur bambaşka bir yabancılık bahşederdi."
Genç yazar ve arkadaşları yıllar sonra ortak bir dostlarının cenazesinde yeniden bir araya gelir ve hep birlikte bir yola çıkarlar. Gece Doğu'da sahip olamadığı "kadın" kimliğini ararken Rüzgâr ise Batı'da kendisine yüklenen "erkek" kimliğinin zorunluluklarından kaçmaktadır. Yolları bir koyda kendilerini yersiz yurtsuz hisseden başka gençlerle kesişir ve bu komüne dâhil olurlar. Melankoli eğlence seks ve uyuşturucu ile geçen günlerin ardından ise dünyadaki en büyük göç dalgalarından biri başlar. Mültecilerin sırt çantalarıyla Avrupa'nın sınır kapılarına dayandığını gören genç yazar bu yolculuğun izini sürmek üzere bir kaçağa dönüşür ve onlarla birlikte yola koyulur. Çünkü en iyi çıkış yolunun tam da içinden geçmek olduğunu düşünmektedir...