Mine Köker'in bugüne kadarki öğretilerinden tasarlamış olduğu ilk romanını beğeniyle okuyacaksınız...
'Kahvaltıdan sonra büyük salonda toplandık. Odayı sandal ağacının zarif esintisi doldurmuş ortaya serili haritanın yıpranmış kokusunu bastırmıştı. Ama benim esrik bir yanım vardı. Kokuları ayrıntılarıyla duyumsardım. Eski çok eski... Üstâd Ahmer kadar eski. Mür ağacı... Uzak yolların gizemlerini getirmişti salona. Farkında olan bir tek ben miydim? Birkaç dakikada yakılan tütsüyü genzime kaçırmayı başardım. Kesik kesik öksürerek boğazımı temizledim. Sessizliğin ortasında patlayan bir yanardağ gibiydi. Küçük masaların üzerine serpiştirilmiş buhurdanlar kartal ve ay figürleriyle donanmış mavi renkteki desenler renksiz kuvars üzerinde figüratif bir rahatlama sağlamıştı. Geometrik şekillere bölünmüş pencerelerin yeşil ve kırmızı camlarından sızan gün ışığı solgun haritanın üstünde oyunsu gölgeler bıraktı.'