Medya özellikle televizyonla başlayan süreçle birlikte eğitime ve eğitime ait tüm kavramlara yeni bir boyut kazandırdı. Süreç boyunca da git gide eğitimin işlevini üstlenmeye soyundu. 'Erk'ler çatışmasında medyanın bariz bir üstünlüğü olduğundan oyun medyanın istediği gibi oynanmaya başlandı. Medya toplumu yeniden yarattı ve yeni toplumun bireyleri okulun kapısından içeri girmeye başlayınca eğitim için değişim kaçınılmaz oldu. Baktığımız zaman 'eğitim' dediğimiz olgu kapısını kapattıktan sonra öğretmenin sınıfta gerçekleştirdiği sahne performansıyla hayat buldu. Havada uçmasına gerek yoktu sadece bir duruşunun olması bile yeterince etkiliydi. Bundan 50 yıl önce öğretmen bilginin kaynağı olmada çok büyük bir paya sahipti. Bu erki elinde tutması beraberinde yüksek bir saygıyı da getiriyordu. Dolayısıyla medya öğretmenin şahsında idealize olmuş ve hayat bulmuş eğitim kavramını yine öğretmen imajına getirdiği farklı yorumlarla yeniden üretti. Medyanın büyük oranda kamunun elinde olduğu dönemlerde belki de 'iyi niyetli' olarak yaptığı çocuklara bilgi verme ve temel davranışları kazandırma amaçlı hazırlanan programlar bile bu yorumların oluşmasında etkili oldu.
Birey bugün sürekli gerçekleşen bir bilgi yağmuruna tutulmaktadır. İnformel öğrenme bariz bir şekilde formel öğrenmeden üstündür ya da tersten söyleyecek olursak formel öğrenmenin informel öğrenmeye zaafı bulunmaktadır. Kontrolsüzce gerçekleşen bu öğrenmeler elbette ki her zaman istenen doğrultuda gerçekleşmemektedir. Her yeni günde
öğrendiklerini okula yansıtmaya çalışan bireylere karşı eğitimin ve dolayısıyla öğretmenlerin iki yeni görevi ortaya çıkmaktadır. Birincisi bireyin öğrenmelerinden çeşitli kriterler bakımından 'yanlış olumsuz kabul edilemez' olarak sayılanların terk edilmesini ya da en azından okulda sergilenmemesini sağlamaktır ki bu gerçekten pastadaki büyük dilimi oluşturmaktadır.