- Biraz konuşalım!
Baktım çocuk bizim lamba kırıcısı. Lamba kırma özgülüğünü kullanmasına engel olduk diye şikayetçi mi oldu; yoksa özür dilemeye mi geldiler şimdi anlayacağız:
- Konuşalım.
- Yeğenimi korkutmuşsun.
Adam da şöyle bakanın ilk ş'yi uzata uzata "Maşşallah!" diyeceği türden. Anlayacağınız çok da diklenmeye gerek yok. Aslında ben bu adamı da bir yerlerden tanıyorum ama nereden? Düşünüyorum sanki "Karanlıkların Prensi" diye bir film izlemişim de bu adam da orada başrol oynamış gibi. Yüzüne baktıkça karanlıklar geliyor aklıma. Bu durum -Hayvanseverlerden özür dileyerek- hayvansal görünümlü cüssesinin ürkünçlüğünü daha bir arttırıyor.
Doğallıkla konuşmayı alttan alan bir tavırla sürdürüyorum:
- Lambayı kırıyor!
- Gereksiz bir lamba için küçücük çocuk korkutulur mu?
Al bakalım bu densiz çocuk sürekli lambayı kıracak gece kuşu gibi el feneri ile dolaşacağız; ama çocuğa kızmayacağız. Sanki bizim karanlıkta kalmamızda kamu yararı var? İnsan da ister istemez soruyor tabi:
- Bizim sokağın kapkaranlık olmasından çıkarı olan mı var?
Adama pişkin mi desem yalama olmuş mu desem karanlığı bile savunuyor:
- Tabi ki var. Bütün ülkenin çıkarı var; biliyorsun sokak lambalarını devlet ödüyor yazık değil mi halkın parasına? Memleket israfla değil tasarrufla kalkınır.
Karşı çıktım tabi:
- Her yer ışıl ışıl ülke bir bizim çıkmaz sokağın lambasıyla mı batacak?
Iıh. Anlamıyor daha doğrusu anlamak istemiyor. Ona kalsa bizim çıkmaz sokağın zifiri karanlıkta kalması Avrupa Topluluğu'na girmemizi bile sağlar. Hiç bir zaman almayacaklarmış desem; yanıtının hazır olduğundan kuşkum yok "Tabi" diyecek "Senin savurganlığından!"
...
Günler aylar geçiyor; biz yeni yeni lambalar deniyoruz. "Bu lamba uçak çarpsa kırılmaz." denileninden çekiçle kırılmama deneyi yapılanlara değin her türlü lambayı denedik. Boş. O sapanlı çocuk "Karanlıkların Prensi" amcasından aldığı cesaretle hepsini tuzla buz etti.
Ta ki o birden elektriklerin kesiliverdiği güne kadar.
Uzun süre karanlıkta oturunca annem elime bir şişe tutuşturdu; bir yerlerden gazyağı bulup geleyim diye. Kapıdan çıktım Faika teyzenin tam karşımıza düşen kapısında karaltılar. Doğal olarak beni gören yok. Karaltılardan biri ötekini bir şeylere ikna etmeye çalışıyor olmalı:
- Boşayacam dedim ya! Minik kuşuna inanmıyor musun?