Türkçede yayımlanan Serçe ve Tanrının Çocukları romanlarıyla tanıdığımız yazar Mary Doria Russell tarihin çok önemli bir dönemine ışık tutan Gündüz Düş Görenler ile bir kez daha okurlarıyla buluşuyor.
Winston Churchill Leydi Gertrude Bell ve T. E. Lawrence'ın bugünkü Ortadoğu'nun sınırlarını çizdikleri 1921 Kahire Barış Konferansı döneminde geçen orta yaşlarda yaşanan bir aşk hikâyesini konu alan bu roman aynı zamanda bir kadının kişisel uyanış hikâyesini de anlatıyor.
Birinci Dünya Savaşı'nın ve 1919 yılında ortaya çıkan Büyük Grip Salgını'nın etkilerini hâlâ üzerinde taşıyan kırk yaşındaki Ohio'lu öğretmen Agnes Shanklin pek mütevazı sayılamayacak bir mirasa konar. Eline geçen bu para sayesinde hayatının seyahatine çıkma fırsatını yakalayınca hemen Mısır ve Kutsal Topraklar'a doğru yola koyulur. 1921 Kahire Barış Konferansı'nın yapıldığı esnada Semiramis Otel'e ulaşan Agnes burada T. E. Lawrence ve Karkamış'ta arkeolog olarak çalıştığı günlerden bu yana Lawrence'ı gölgesi gibi takip eden çekici Alman ajanı Karl Weilbacher ile tanışır. Agnes Kahire Konferansı'nın iç yüzüne dair gözlemler yaptıkça jeopolitik entrikaların derinlerine sürüklenir ve kişisel bir uyanışa doğru yol alır.
Agnes'in kendi küçük hikâyesinin bir tarihe dönüşünün anlatıldığı roman adını T. E. Lawrence'ın Bilgeliğin Yedi Sütunu adlı kitabındaki şu alıntıdan alıyor: "Bütün insanlar düş görür ama farklı farklı. Geceleri düş görenler sabah olup da uyanınca bunun boş bir hayalden ibaret olduğunu anlarlar. Gündüz düş görenler ise tehlikeli kimselerdir çünkü düşlerini gerçekleştirmek için düşlerindeki rolü gözleri açıkken de oynayabilirler."