Gerçek'le ve kendimizle yüzyüze geldiğimiz an sığındığımız toplumsal'ın hiçbir sahiciliği olmayan bir yanılsama olduğunu anlamak için eserinden önce imajı kitlelerce kabul gören sözümona sanatçıları hatırlayın. Zihin menajerlerinin hergün kendimizi nasıl hissetmemiz gerektiği konusundaki telkinlerine aldırmadan televizyonların gazetelerin radyoların zevk ve beğenilerimiz üzerindeki egemenliğini önemsemeden yaşıyorsak onlara yeterince inanıyoruz demektir. Bütünüyle içinde yer aldığımız epistemolojik çemberlerin bizleri nelerden koruduğunu ve nelerden yoksun kıldığını sorgulamak oldukça zahmetli bir iştir. Belki bu güçlüğü aşmamızda bize yardımcı olacak biricik kılavuz da bilgidir. Kitle toplumunun kültürel formasyonları bilgiye yeterince açık olmadığı için algı organlarımızın uzantısı haline gelen kitle iletişim araçları manipülasyona eğlenceye sansasyona tüketime daha çok eğilimlidirler. Hem de bu eğilim doğrudan kitleleri güdüp yönetme sanatları olarak sahnelenmektedir. Böylece artistik yaratım ve duygulanımlar arasında öz ile biçim; amaç ile araç; özne ile nesne yer değiştirmektedir. Bilinç endüstrisi yoluyla gerçeğin sıkıcılığında boğulan birey çözüm olarak yine medya tarafından yaratılan fantastik alemlere sığınmaktadır. Nedir bu fantastik alem? Hiçbir şeyin gerçek olmadığı yapay bir evrende paylaşılan kusursuz bir güzellik ve konfor veya ölçü tanımaz bir şiddet ve tahrip...