Avrasya'nın engin ve zorlu steplerinde ve Asya'nın içlerinde yaklaşık iki bin yıl boyunca göçebe hayatı süren ve kültürel anlamda birbirlerine güçlü bağları olan İskitler Hunlar ve Göktürkler'in dine ve ölüme bakışları hakkında özellikle mezarları ile tarihi kaynaklar değerli bilgiler sunmaktadır. Yüzlerce yıl Avrasya steplerinin ve Orta Asya'nın sahipliğini yapmış olan bu göçebelerin inançları üzerinde gizemini çözemedikleri ve üzerinde hakimiyet kuramadıkları doğanın önemli etkisi olmuştur. Göçebeler saygıyla ve korkuyla yaklaştıkları doğaya kutsiyet atfetmişlerdi. Hayatlarının doğanın kontrolünde olduğuna inanırlardı. Aynı zamanda onlar için bu bilinmeyen güçlü doğa yaşam savaşı verdikleri bir alandı. Doğa onlara yaşamı verdiği gibi ölümü de getiriyordu. Ölüm onlar için bir son değildi. Ölümden sonra hayatta olduğu gibi hatta daha iyi bir şekilde yaşamlarının devam edeceğine inanırlardı. Ruhların ölümsüzlüğüne ve yaşayanlar üzerinde etkisi olduğuna inanırlar ve bu yüzden kutsal saydıkları gök yer ve su gibi doğa güçleri yanında atalarının ruhlarını da kutsal sayarlardı. Onların yanında olması ve kendilerini korumaları için doğaya ve ruhlara kurbanlar sunarlardı. Dine ve ölüme bakışları mezarları ve sanatlarına yansımıştı. Mezarları ikinci hayatlarıydı. Göğe yani cennete ulaşabilmeleri ve orada mükemmel şekilde yaşayabilmeleri için cenaze ritüellerini en uygun şekilde yapmaya çalışıyorlardı. Ölüm yolcuğu ile ilgili düzenlenen törenler en ihtişamlı şekilde uygulanıyordu. Diğer hayatlarında kendilerini korumaları için mezarlarında ilahlara ve ruhlara onları onure eden eserler ve adaklar sunarlardı.