Bir millet hayatının varlık yokluk anlarında tarihi dönüm noktaları vardır. Hemen bütün milletlerin kaderinde cari olan bu durum söz konusu Türk milleti olduğunda daha da bir anlam kazanır. Türk milletinin işte böylesi bir varlık-yokluk mücadelesi verdiği dönüm noktalarından biri de 1980 cunta rejimiyle sonuçlanan 12 Eylül 1980 darbesi ve bu darbeye giden yolda memleketin kaderinde rol alan ülkücü harekettir.
Başından beri insanlarının haysiyet ve şerefle yaşaması memleketin yabancılara kul köle olmaması için her türlü emperyalist ajanlığa ve işbirlikçiliğine karşı olmaktan başka bir hedefi olmayan ülkücüler bu şövalyece duruşun bedelini emperyalizmin işbirlikçisi darbeci generaller tarafından çok ağrı ödeyeceklerdir.
Daha önce gerek yazdığı romanlar "Mahpushane Mektupları"yla 12 Eylül darbesini aile arkadaş dost mektuplaşmaları üzerinden gözler üzerine seren Ahmet Aytaç bu defa "Mahpushane Hatıraları"yla içten bir bakışla bu memleketin evlatları ülkücülerin heba olan yıllarıyla insanı insanlıktan çıkaran cuntacı memurların işkencelerini dile getirmektedir.