İnsan kimi önderleri dostlarından okurken sever onlara yaklaşır. Düşmanlarından okuyunca onlardan kuşku duyar ve tekrar dostlarına dönme ihtiyacı hisseder.
Selahaddin-i Eyyübî onlardan farklıdır. Hem dostlarından hem de düşmanlarından okurken onu seviyor ve farkında olarak veya olmayarak ona yaklaşıyorsunuz.
...
Kuşatmanın üzerinden neredeyse iki yıl geçmişti. Şehir önlerine gelen Rişard ısrarla Selahaddin'le görüşmek istiyordu. Haçlılar Selahaddin'i öyle bir anlatmışlardı ki Rişard için Selahaddin'i görmek bir tutku hâline gelmişti.
Selahaddin "O benim dilimi bilmez; ben onun dilini bilmem." deyip görüşmeyi reddetti ve onun Melik el Adil'le görüşmesini istedi.
Bu büyük bir diplomatik teklifti. Selahaddin bu kararla Rişard'a "Sen Avrupa'nın en büyük kralı olsan da ancak bir vezirimin seviyesindesin" diyor ve güzel bir gelenek başlatıyordu.
Bu arada büyük komutan El Meştub da Fransız kralıyla görüştü. Kral diplomatik olarak kendisine denk olmayan biriyle karşı karşıya olmanın şımarıklığıyla konuşuyordu.
El Meştub onu dinledi ve:
-Tamamımız ölmedikçe şehri teslim etmeyeceğiz. İçimizden her biri sizden ileri gelen elli kişiyi öldürmedikçe de öldürülmeyecek dedi.