Eratosthenes'den (MÖ 276-194) günümüze değin geçen binlerce yıllık süreçte coğrafya kavramına birçok anlam yüklendi ve farklı biçimlerde tanımlandı. İlk çağlarda coğrafya bilimine atfedilen yerin tasvir edilmesi veya "betimsel coğrafya" yaklaşımı giderek daha kapsamlı ve farklı anlamlar kazanmaya başladı. Orta ve Yeni Çağ'da iktidar(lar) adına çeşitli seyahatler ve araştırmalar yapan gezginlerin "keşfettikleri yerler" hakkındaki notları başlıca coğrafya eserlerini oluştururken yeryüzünün bilinmeyen veya farklı bir bakış açısıyla keşfedilen bu yeni mekânları hakkındaki bilgiler; siyasi askerî ekonomik ve "stratejik coğrafya" analizleri açısından önemli olmuştur. Tüm bu süreçlere içkin verilerin toplanması analiz edilmesi ve iktidarların politik yaklaşımlarına uygun şekilde hayata geçirilmesiyle "informatik coğrafya" mekâna yönelik yaptırımların uygulanmasında son derece önemli bir reçete olmuştur. Bu reçeteler aynı zamanda mekâna içkin zenginliklerin analiz edilerek güçlü iktidarların politik uygulamalarına alan açmış ve daha da önemlisi "yaptırımsal coğrafya" paradigmasının süreklilik kazanmasında etkin bir yapı olmuştur. Yaptırımsal paradigma farklı konu ve yaklaşımlarla coğrafya disiplininin etki(lenme) alanını genişletmiştir. Büyük imparatorlukların yayılmacı politikalarından ulus devletlerin turizm seçeneklerinin hesaplanmasına toplumsal adalet ve sınıf tartışmalarından emek gücü ve cinsiyetçi yaklaşımlara insan davranışlarının mekânsal bağıntılarından çokkültürlülük ve birlikte yaşam seçeneklerinin tartışılmasına kadar birçok yapısal üretime alan açmıştır. Bu ve benzeri konularda ileri sürülen veya sorunsallaştırılan temaya içkin yaklaşımların dayanağı; özne-nesne ilişkiselliği üzerine bina edilir. Bu ilişkisellik boyutunun analizinde kullanılan çeşitli veriler teknik araç-gereçler ve metodolojik yaklaşımlar ise bilim kavramını ve dolayısıyla bilimsel üretimi oluşturmaktadır.