Büyük aşkın yolu hep acıya varır.
Gece boyunca uyuyamamıştım. Heyecanlıydım hayaller kuruyordum ve buna dur demeye çalışsam da mani olamıyordum. İşin garip ve benim için tahammül edilemeyen yanıysa kurduğum hayallerin sürekli olarak sekreteri olduğum despot avukata çıkmasıydı. Her hayalim ona varıyordu ve ona vardığım an sonlandırıyordum düşlerimi. Fellik fellik kaçıyordum ondan. İyi de niyeydi bu? Nasıl olacaktım ben bu adamın sekreteri kendi tabiriyle sağ kolu?
Gökay Bey'in pislik siyahı gözlerinin içine bakarken uyandım. Evet siyahtı gözleri. Pislik bir siyahtı. Tahammül edilmesi çaba gerektiren gözlerdi onlar. Boyu benden sadece beş altı santim uzundu. Saçları bir subay gibi kesilmiş ve düzenli bir biçimde kafasının sol üst yanından ayrılıp sağa doğru taranmıştı. Kumraldı Bay Otorite. Yapılıydı. En azından göbeği yoktu. Kendini beğenmiş bir ukala ve pislik olmasa yakışıklı bile diyebilirdim ona. Lakin ona dair düşündüklerim ayıptı. Çünkü benden belki de yirmi yirmi beş yaş daha büyüktü. Kırklı yaşlarının başlarında bir yerdeydi muhakkak. Hem belki de evliydi. Yüzüğünün olmaması bana aksini söylememeliydi. O bana ancak ve ancak ağabeydi yok yok sadece patrondu...