Sen benden büyüktün. Ben senden hep yaşlıydım Yunus!
Ve bakışların bir burgu gibi suskun bir burgu melankolik bir burgu...
Hiç konuşmadığın sessizlikle beslediğin bir burgu...
O toprağı oyuyor seni oyuyor bizi oyuyor ne varsa oyuyor işte.
Ne de yüksek tahrip gücün.
Bir çiçeği iç kanamadan öldüremezsiniz. Bir çiçek yapraklarına bölünür bir tek. Bir çiçeğin içi de kanar evet. Ölür de.
Ama iç kanamadan ölemez bir çiçek. Hem hangi arabanın bagajına yakışır ki bir çiçek tabutu? Çiçekçide bile bulunmaz bir çiçek tabutu.
Bİr çİçeksİn sen ve ben ve bİz hepİmİz.
İç kanamadan ölüyoruz gün be gün.
Senin inandırıcı ölülerin oldu mu hiç Yunus?
Benim ölülerim mütemadiyen yalancı. Acılar acılara eklenince ağırlaşırmış sevinçler sevinçlere eklenince ne olur?
Bu yazdıklarım hayat şarkısına dönen bir yalnızlık çığlığı.
Kefenimiz bizi izliyor Yunus? Korkuyorum hayallerimin gözlerimde yitişini görerek ölmekten. Korku neyden doğar bilir misin?
Merhamete duyulan ihtiyaçtan...
Sanırım yalnız benim değil herkesin çocukluğu sonsuz yaşında... Biliyorum ve biliyorsun ki unutmamak bir direniş fiilidir. Cehennemin bir acil çıkış kapısı varsa; o da vicdan.
Saçlarım hâlâ kırçıl sesim bildiğin gibi şıngırtılı. Bir sirozlunun karnından on kova su boşlatırlar da iflah olmaz ya artık öyleyim.
Kul Himmet gibiyim bu günlerde. Akşam oluyor bir dost bulamıyorum. Kendi efkârımca okuyup yazıyorum Nuno!
Zaman üzerine kafa patlatıyorum bilmiyorum neden?
Dün ne ürkütücü bir kelime ve geleceğin de ondan az kalır yanı yok.
Yıllar öncesi de geçmiş bir önceki gün de.
Tıpkı geleceğin; hem yarın hem de sonrasındaki zamanları da içine alması gibi. Yoksa şimdi dediğimiz şey tam bir Araf hali mi?
Dante miyiz dersin Nuno! Hayatımız tam bir İlahi Komedya.