Komutan konuyla ilgili detayları yazdığı notlarına bakarak konuşmasını sürdürürken bir anda evin kızıyla göz göze geldim. İkimiz de aynı masadaydık ve aynı kişiyi dinliyorduk. Bana bir şeyler olduğunu hissettim ama belli etmemem gerektiğini düşündüğüm için kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ancak çaresizdim. Başımda dolaşmaya başlayan kaynar sular her soluk alışta daha bir hızlanıyordu. Bir süre sonra fark ettim ki bugüne dek değil yaşamak resmini bile görmediğim bir şeyler cirit atıyordu yüreğimde.
Babayı dinler gibi olsam da aklım fikrim karşımdaki evin kızına odaklanmıştı. Yüzüne her bakışımda gülümseyen iki yeşil göz çıkıyordu karşıma. Bugüne dek yeşilin tonlarıyla bu denli harmanlanan nesne görmemiştim. Aslında onlar mı bana gülümsüyordu ben mi onları gülümser görüyordum açıkçası orasını ben de bilemiyordum. Tanrı yine korumasını esirgemedi ve masadaki yemyeşil bakışların sahibi yerinden kalkarak boş tabakları toplamaya başladı. Bir anda mutfağa girip kapıyı da örtünce sanki yavaş yavaş kendime gelir gibi olmuştum.
Artık kalkmalıydım. Bu iyi bir fırsattı. Beş-on dakika önce yaşadıklarımı yeniden yaşayabilir miyim yaşarsam ne olur endişesini bir an önce ortadan kaldırmalıydım. İzin istedim. Sorun yoktu. Önce babanın sonra annenin ellerini öperek teşekkür ettim. Peşinden anne adının Münevver olduğunu önce öğrenip sonra ezberlediğim güzel kıza misafirin gitmek üzere olduğunu söyledi. Mutfaktan çıkan ve yine yeşilin aynı tonlarıyla gülümseyerek yüzüme bakan kızın bakışlarından bu kez olabildiğince uzak durarak elimi uzattım. Avuçları sırılsıklam ve sıcacıktı. Şaşkınlık el sıkışma faslını biraz uzatmış olmalı ki elini usulca çekti. Sırada bekleyen Kemal'le de veda faslını tamamladım.