İnsanın kendi ruhunu tanıdığı
ruhuyla da kalbine dokunduğu anda aşkın o zarif
o latif ve o ince sızısı aklın önüne geçiyor
bir sonsuzluk kavramı sarıyor insanı...
Düşler ve hayaller geliyor ardından...
Bir anda gelmişiniz geçmişiniz
yaşadıklarınız yaşayamadıklarınız
umutlarınız söyleyemedikleriniz
bir kitap kapağı bir şarkıdan
bir enstrümandan gelen bir ses
sizi artık rahat bırakmıyor.
Hele gecelerin o sessiz
insan benliğini kuşatan o koyu siyah gri derinliği
kelimeleri ardı ardına zihninize getiriyor
ve yaz diyor.
Artık duramıyorsunuz...
hislerin yarattığı; güçlü dayanılmaz baskı
öylesine rahatsız ediyor ki çaresiz yazıyorsunuz.
Arkası gelmiyor ve kelimelerle söyleşi başlıyor.
Hatıralardan silemediğimiz
kıyıda köşede biriktirdiklerimiz
ruhun bitmeyen hayal dürtüleri birer birer
şiirin o sonsuzluk saltanatının hükümran gücü olarak
ruhunuzu kimi zaman rüyalarınızda da yalnız bırakmıyor.
Sık sık uyanıyorsunuz.
Yakınmalar ve yakarışlarla vücut verdiğiniz kelimelerin
sultanlık cazibesinin muhteşem salvoları
ruhu yakıp kavuruyor.
İniltiye acıya ve zevke dönüşüyor bütün duygularınız
ve şiirle bütünleşiyor büsbütün hayatınız.