Beş yıl önce ilkini yayımlamış olduğumuz hastalık hikâyeleri serisinin üniversitemiz yönetimine başladıktan kısa bir süre sonra kurumumuzda devam ediyor oluşunun derin mutluluğunu yaşıyorum.
Yazmak; acısıyla tatlısıyla eğrisiyle doğrusuyla insana ait tüm değerlerin yine insana iletilmesi için bir araçtır. Hekim olarak dinlediğimiz hastalarımızın deneyimlerinin duygularıyla birleşerek bize tekrar iletildiği bu kitapta hastane ortamında yaşadıklarımız öykülenmiş durumda. Yurdumuzun dört bir yanından katılımla 35 tane öykü yazarı gönüllerini ortaya koyarak bu kitapta birleşti. Bu öyküleri anlamlı kılan hastalık sürecinde yaşananlara yazarlarının aynı zamanda tanıklık etmeleridir. Yaşananlar onların tanıklıklarıyla tekrar ilgi duyanlara iletilmiş ve her iki tarafı da içsel bir bağla bağlamıştır. Aşık Sümmani'nin dediği gibi:
Ya ben derdim kime şekva edeyim
Hicran benim firkat benim verem ben
Hangi bir tabibe sual edeyim
Mecruh benim Lokman'ı ben saran ben
Bu öykülerin özünde fikirsel alt yapı yoktur. Hemen hepsi duygusaldır ve bu nedenle yüreklerimize kolayca dokunmaktadır. İdeolojik yönlerinin olmaması onların tam anlamıyla bir sanat eseri olması için yeter. Çünkü sanat ideolojilerden bağımsızdır ve bu nedenle kalıcıdır. Sanat aynı zamanda yarar gözetmediği için ilkelidir.
Bu kitapta adı geçen yazarlarımıza yazdıkları öykülerde bize geçmişimizi unutturmamak için ortaya koydukları çabaları bu öyküleri okurken işin bu tarafında duran hekimler olarak fark edemediğimiz kederleri acıları sevinçleri mutlulukları yaşattıkları için teşekkürlerimi sunarım.