Dedesinin sesini Kafdağı'na götürüp atmışlar da yerine hiç dinmeyen bir rüzgâr getirmişler. Kısa uykularında bile konuşuyor. Ölemediği müddetçe susamayacağının
farkında değil. Kendine kalırsa türkü söylüyor. Cemile bakışlarını sokaktan kurtarabildikçe dedesinin yan odadan gelen sesine kulak kabartıyor. Çok tizleşti. Açlık nağmesi. Buğulu camda yüzünün yansısını bırakarak mutfağa yöneliyor. Çorbayı ısıtıp dedesine getiriyor. "Sen de kimsin ha?" diyerek bir yabancının elinden çorba içiyor ihtiyar. Kâseyle dudak arasındaki boşluğu da üç beş kelimeyle dolduruyor. Gözlerine bakıyor Cemile. Beyazı daha sarı siyahı daha yeşil. Ne öteye göçmüş ne burada kalabilmiş. Çorba bitince "Git başımdan" diyor "Türkü söyleyeceğim."