Herkesin bildiği gibi Rusların Orta Asya'yı işgali 1552'de Kazan'ın düşmesiyle başlar ve 1875'te Taşkent'in düşüşüyle tamamlanır. 325 yıllık süreçte çok zorlu günler yaşanır. Türk halklarının topraklarında yaşananlar edebî eserlerde pek anlatılmamıştır. Fakat yürekleri yakan ve bilinen bir gerçektir ki Rusların girdiği her yerde içeriden destek bulmuşlar halk birbirine düşmüş ve işgal için zemin hazırlanmıştır. Mesela Abdullah Kadiri'nin Ötken Künler romanında tasvir edilen olaylar bunun güzel örneklerindendir. Olaylar Taşkent ve civarında gelişir ve tarihin önemi bir dönemine ışık tutar. Roman her ne kadar bir aşk hikayesi gibi gözükse de aslında olaylar bindankalarıyla Taşkent kapısına dayanmış Rus askerlerinin işgal için uygun zamanı bekleyişini anlatır. İçerde ise birbirleriyle uğraşan birbirini boğazlamaya uğraşan Özbek ve Kıpçak olarak bölünmüş Taşkent halkı vardır. Atabek bunu farketse de durum vahimdir ve nitekim Taşkent düşer.
Buna benzer hadiseler Kırgız topraklarında da gerçekleşir. Kırgız halkı içinde de işbirlikçiler vardır. Kurmancan Datka'nın hayatı ve mücadelesi de dağılan Kırgız halkını toplamakla geçer. Tölögön Kasımbekov'un roman ve hikayelerinde bunu görmek mümkündür.
Diğer taraftan Kazak bozkırlarında da durum pek farklı değildir. 1801-1846 arasında yaşamış ve hem işgali görmüş hem de isyan etmiş olan Mahambet Ötemisov şiirlerinde bu durumu dile getirmiştir. Tıpkı Lev Gumilev'in şiirlerinde olduğu gibi Mahambet'in şiirlerinde de yoğun olarak "tarih" vardır "ihanet" vardır "isyan" vardır. Dolayısıyla her okuyucunun kendince bir şeyler mutlaka bulacağı önemli şiirlerdir. Her çeviri zordur; ama şiiri çevirmenin ne kadar zor olduğunu bu şiirleri çevirirken gördük. Hoşgörülerine sığınarak okuyucuların dikkatine sunuyoruz.