İnsan fizyolojik yapısından daha farklı ve daha karmaşık bir varlıktır. Varoluşunu sorgular hayatın anlamını araştırır sonsuzluğu merak eder. Binlerce yıl süren tekâmülü sırasında durumlar düşünceler duygular ve davranışlar şeklinde adlandırabileceğimiz farklı varoluş seyahatlerinden geçmiştir. Bu seyahatler sırasında beyinden yola çıkarak davranışları inceleyen ya da davranışlardan yola çıkarak beyin hakkında yorum yapan fakat birbirini yok sayan iki literatür ortaya çıkmıştır. Bunlardan biyolojik yaklaşım beyni baş tacı ederek insanı genlerden ibaret kabul etti. Diğeri ise dinamikçi yaklaşarak davranışları baş tacı edip insanı davranışlardan ibaret gördü. Bu iki literatürün birbirinden kopuk oluşu "Beyin Bilinemez Keşfedilemez Anlaşılamaz" gibi bir sonuca götürdü. 21. yüzyılda yapılmaya başlanan beyin araştırmaları bu yanlış düşünceleri tartışılır hale getirdi. Sosyal bilimlerin farklı alanlarındaki araştırmacıları artık insan davranışlarıyla ilgili bilgilerini yeterli görmeyip beyin bilgilerinin kapsamlı öğretildiği eğitimlere yöneliyorlar. Bu ilgi sosyobiyoloji adında yeni bir bilgi alanını ortaya çıkardı.
Bu kitap biyolojik bir hikâyenin kültürel bir şekle girmesinin yüzbinlerce yıldır süren maddi bir şekillenmenin son on bin yıl içinde kimliğe kavuşmasının kısa tarihidir. Bu kısa tarihin içinde insanın kimlik kazanma öyküsü düşünebilmeyi kültür yaratmayı sosyalleşmeyi ahlak sahibi olmayı kimlik iddiasını ve yeniden öğrenebilmeyi kapsamaktadır. Nörobilimle sosyal davranışı birleştirerek okuyucuya farklı bir perspektif kazandıran bu eser "İnsan sosyal bir varlıktır" görüşünü gözlemin ötesine taşıyarak deneysel olarak test edilebildiğini öğrenmek isteyenler için muhteşem bir kaynak olacaktır.