Can Usta‟yla komşusu Feridun Usta halı dokumayı eşlerinden öğrenmişlerdi. Eşleri okuma yazmayı kısa sürede öğrendiklerinden kendi emekleri olan başlarının üzerindeki duvardaki asılı halıda yüce Önderimiz Atatürk‟ümüzün ilkokul öğrencilerine kara tahtada Türkçe öğretirken resmetmişlerdi. Yorulduklarında evlerine dolan komşularıyla beraber saz çalıp türkü söyler şiir okurlardı. Ağlayan bebekler susar; eşlerini çocuklarını döven kocalar başlarını öne eğer utanırlardı. Güneş yakıcılığını aydınlığını bohçasına doldurup roman kadınlarıyla el ele Adana şehrinden çoktaan gitmişti.
Halıya son düğümlerini attılar. Yürekleri pırpır çarparak halının tüylerini kırpmaya durdular. Halı bitmişti. Tezgâhtaki bükülü halıyı yavaş yavaş açıyorlardı. Toprak damların ardında önce güneş güldü tombul tombul derken ağaçlar dağlar çiçekli gelinliklerini giyindiler. Kokularıyla en güzel esanslarını süründüler.
Boyunlarına ayaklarına kına yakan kuşlar uçarlarken gökyüzü kınaya kesiyordu. Çiçekli dallarda da türkülerini söylüyorlardı güneşe bütün dünyaya; sürmeli gözlü taylar ceylanlar su içiyorlardı akıp giden ırmaktan. Halıya gökyüzüne kına yakan kuşlar adını koydular.
Oturdukları Yavuzlar mahallesindeki evlerinde sevinçlerinden gözlerine bir damla uyku girmedi.