Orhan diğerlerine benzemiyordu. Hiçbir zaman bulunduğu yere ait olmamıştı. Bir misafirdi. Öyle demişlerdi ona öyle de kalmıştı. O yaşadığı dünyada bir yabancı kendi yurdunda bir yabancı yalnızlığında da kendine karşı bir yabancıydı. Dışarıdan bakıldığında herkesten biriydi ama kendini bildi bileli içindeki fırtınalar dinmemişti.
Sonra bir gün beklenmedik bir şey oldu. Dünyayı ikiye ayıran bir şehrin ortasına soğuk bir bıçak gibi saplanmış o karanlık Berlin Duvarı çatırdamaya başladı. Orhan kendi gözleriyle tarihin yazıldığına tanıklık ediyordu.
Yaşadığı dünya dağıldıkça içinde bulunduğu toplum sarsıldıkça hepsinin üstüne arkadaşı olduğu Martin Nazi olunca o da kendisiyle gönülsüz bir yüzleşmeye tabi tutulmuştu sanki. Bir yanda bir toplum kendisiyle yeni baştan tanışıyor diğer yanda Orhan da gerçek kimliğini keşfediyordu.
Duran Akbulut ikinci romanı O Bir Nazi ile Berlin Duvarı'nın yıkıldığı o tarihi günlerde bir yabancının bir misafirin dramıyla karşımıza çıkıyor.
Orhan bir misafir bir yabancıydı; kimseye benzemiyordu. Ama o aslında hepimizden bir parçaydı.