Kalbim; Sen peygamberim Kur'an'ım arasında sayıklıyorken ruhum bir gülde bir gemide bir kuyuda bir ateşteydi.
Kimi zaman sabırdı adım. Kuyuların ardında karanlıktayken bile o karanlığın içinde senin ışığının geleceğini bildiğimden sabırla beklerdim. Bir kelâm etmez usulca beni aydınlatacağın günü bekler dururdum..
Kimi zaman ateşti adım... Ayağıma ellerime gönlüme bağlanan iplerle bir uçurumun kenarında ateşe atılmayı beklerken bile gülümsüyordum. Ateşler bana su gibi geliyordu Rabbim... O ateşi bile senin yarattığını bildiğimden ateşler bana bir nur bir su idi... En azgın alevlerden bile hiç korkmazdım... Bedenim yansa ne olurdu? Ruhum seninle olduktan sonra bedenimin bir önemi mi vardı?
Kimi zaman bir gemiydim... Senin uğruna sana kavuşmak uğruna tufanda sulara karşı dimdik duruyordum. Ne azgın dalgalardan korkuyordum ne kasıp kavuran o fırtınalardan...
Kimi zaman bir güldüm... Her bir dalında bereketlenen her bir renge bürünen o güllerin arasında saklı bir tomurcuktum ben... Güllerin o muhteşem kokusuyla yıkanan ruhum bana peygamberimizi anımsatıyordu. Medine'yi... Gidemediğim o kutsal toprakların her bir kokusunu güllerde buluyordum..
Erva'yım ben. Salih'in gönlünde sarmaşıklara bürünürken o sarmaşıklarla göğün yedi kat üstüne çıkmak için çabalayan bir Erva'yım...
Yağmurlar yağan kar ve bir de çiçekler bilir beni... Benim seni nasıl sevdiğimi...''