Şiddet her yerde ortaya çıkmakta. Kadınlar erkeklerden şiddet görmekte çocuklar ebeveynlerinden gelen şiddete maruz kalmakta trafikte öfke yüklü kornaların sesi kesilmemekte siyasiler meydan kavgasına girişmekte işyerindeki eleman üstlerinden azar işitmekte sokak hayvanları insanlardan sopa yemektedir. Toplumun dokusuna yerleşmiş olan şiddet patolojisi bütün vücudun organlarına yayılan bir virüs gibi. Elbette bu virüs sporda da kendini gösteriyor. Sporun adıysa futbol.
Futbol kuşkusuz halkın en sevdiği spor dalı ve gündelik hayatın vazgeçilmez bir unsuru. Bu durum futbolun toplumsal meselelerle iç içe geçmesini sağlıyor. Bu meselelerden birisi de şiddet. Futbol taraftarlığı fanatizme kaydığı oranda taraftarlık adına şiddet de artıyor. Futbolda şiddetin üretiminde görünürdeki sorumlular fanatik ya da holigan taraftarlar olmakla beraber futbolcular kulüp yöneticileri ve spor medyası da sorumlu. Neden sporda şiddet olaylarının merkezi futbolda düğümleniyor da başka spor dalında değil? Bu sorunun cevabı futbolun toplumda hangi ihtiyaçları karşıladığı ve olası sonuçları konusunda akıl yürütmeyi de teşvik ediyor. Galeano'nun belirttiği gibi futbol demek halk demek. Bu yönüyle futbol toplumsal pratiklerin de projeksiyon alanı ve aynası. Toplumdaki şiddet eğilimleri futbolda kendine kolaylıkla yer bulabiliyor. Futbolun kitleler için kimlik işlevi görmesi de bir başka önemli husus. Futbolun toplumsal gücünün zirveye çıktığı günümüzde futbol fanatizminin yarattığı kimliklerin rakipleri yok etme anlayışıyla şiddet üretmesi de kestirilebilir bir sonuç hâline geliyor.
Bu çalışmada futbol; şiddet taraftarlık ve kimlik bağlamındaki sosyolojik boyutlarıyla masaya yatırılmaya çalışılmaktadır. Kitabın akademik çevrelerin yanısıra yurt insanına ve tüm sporseverlere ulaşması amaçlanmaktadır.