Ne zaman ki Müslümanlar Kuran'dan uzaklaşmışlar hem maddeten hem de manen gerilemişlerdir. Ne zamanki Kuran'la hayatlarına hayat vermişler o zaman diğer medeni milletlere rehberlik yapmışlar.
Kuran on dört asırdır vazifesini yapıyor ve her sabahla birlikte Rahmaniyetin kelam burcunda yeniden güneş gibi doğuyor. Onu kendine rehber yapanların istikbali de güneş gibi parlak olur asla dalalete düşmez. Kuran'ın gerçek müfessiri ise Sünnet-i Seniyye'dir.
Eğer Kuran ete kemiğe bürünseydi Rasulullah olurdu. Eğer Rasulullah bir kitap haline gelseydi Kuran olurdu. Kuranı koltuk altına alıp "bundan başkasını bilmem ve tanımam" dendiği bir zamanda Kuranın en güzel tefsiri olan Sünnet-i Seniyye'ye her zamankinden daha çok sarılmalıyız. Kuran'ın hangi emrini duysak bahane ve mazeret beyan etmeksizin sahabeler gibi "işittik ve itaat ettik" demeliyiz.
Kuran'ın her kelimesi binlerce âlime farklı ilham verecek mana ve kıymettedir. Yalnızca bir ayetini kalbi taşlaşmamış birisi dinlese ruhunu okşar zatını teslim alır. Aklını tenvir ile ikna eder. Her bir ayeti bir ömür tefekkür edilmeye değer Kuran bütün Müslümanlar tarafından hayat tarzı haline getirilmedikçe hiçbir ilerleme olmaz.
Eğer Kuran yeryüzünde ümmetsiz kalırsa; o devirdeki Müslümanlara rahat yoktur ve olamaz. Nesillerimizi Kuran'dan uzaklaştırmaya çalışan Avrupa'nın entrikalarını boşa çıkarıp Kuran neslini yetiştirmeliyiz. Bütün ümmet yetişen o neslin eseri olacak Kuran medeniyeti için çalışmalıdır.
Ya Kuran'ın her hükmüyle amel eder yüceliriz; ya da Kuran'ı bırakırsak Kuran'da bizi bırakır ve kendine sahip çıkan başka milletleri yüceltir. Zira Kuran'a sarılanlar daima yüceldi ve hükmüyle amel edenler Allah katında yükseldi. Malumdur ki sahabelerin kısa zamanda yükselmeleri Kuran'ı baş tacı yapmalarındandır.