Bir koşu gidip otursam o taşlara. Dokunsam bahçenin yıpranmış duvarlarına. Hâlâ duruyorsa sarılsam defnenin gövdesine. Annemin o günlerdeki duygularını anlatırlar mı bana? Hüzünlerinden hayallerinden bir küçük iz bulabilir miyim orada?
Annem ve annemin kadınları... Yaşama en zor kesitlerinden tutunanlar. Tüm güçlerini harcayarak terinin kanının son damlasını vererek tutunanlar. Her birinin hayatı klasik ve bildik sözcüklerle başlı başına bir roman sanki. Onları bir arada tutan dostluklarını pekiştiren belki de bu yanları. Yaşama inatla inançla bağlanan kadınlar her biri. Ne büyütüyorlar ne de küçümsüyorlar yaşadıklarını...
* * *
Tıpkı Dilek gibi bizlerin de unutamadığı bahçeler vardır mutlaka. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin geçmişin penceresinden uzanıp oraya bakmak isteriz. Fotoğrafların ve anıların rehberliğinde; acının sevincin ve coşkunun iç içe geçtiği bir geçmiş zaman yolcuğuna çıkmaya ne dersiniz? Eğer bu yolculukta Dilek'e eşlik ederseniz çocuk yaşta evlenip İstanbul'a gelen Hatice ve onun kadınlarıyla tanışacaksınız. Üst üste gelen talihsizliklerle acılarla sınanan ama başına ne gelirse gelsin; iyilikten dostluktan ve ailesinden hiç vazgeçmeden mücadeleye devam eden Hatice...
İki Bahçe Bir Pencere sadece geniş ailelerin aileden bile daha yakın komşuların bir zamanlar Tophane'yi mesken tutmuş renkli insanların hikâyesi değil aynı zamanda da tüm annelere bir saygı duruşu...