Ömrünce ağlayan bir kadının gözyaşları nereye dökülür?
Solgun bir isyanın kalbine!
Hayatın filmlere filmlerin de hayatlara benzediği zamanlardı. Siyah önlüklü bir kız yoksul mahallesinin çitlerini aşarak neon ışıklarıyla boyanmış Yeşilçam'a vardı. Artık acılarla dolu bir hayatı hem yaşayacak hem oynayacaktı. En çok o ağlayacak en çok o ağlatacaktı. Kırmızı panjurlu evlere değil savaşın yurtsuzluğun yetimliğin yoksulluğun ve erkeklerin açtığı yaralarla var olan ayakta kalan kadınlara inanacaktı. Adı Muhterem Nur'du...
Sonra birlikte kanayacağı bir yürek arayacaktı. Bulacaktı da.
İki yalnızı iki köksüzü iki öksüzü birleştirecekti hayat. Annesi gözleri önünde öldürülmüş bir çocuğun sığınağı olacaktı Muhterem. Otel odalarından koparıp aldığı bu hayatı ömrünün sonuna kadar koruyacaktı. Aşk koyacaktı adını hiç tatmadığı aşk. O yüreğin adı Müslüm Gürses'ti.
Türkiye sinemasının 60'lı yıllarına damgasını vuran Muhterem Nur kendisini Yeşilçam'ı acılarını ve eşi Müslüm Gürses'i anlattı.
Film gibi...