"Yakınsak Aklın Unuttukları"
Bir rüya gördüm. Gece çok sıcaktı ve dişim de çok ağrıyordu. Ağrıkesici hapı yuttum üstüne bir de dişimin üzerine bir adet aspirin koydum. Uyuyakalmıştım. Bir rüya gördüm: Bir helikopter içindeydim. Öncesini hatırlamıyorum. Yanımda giyimi kuşamı çok iyi biri vardı. Şaşkındım. Pencereden aşağıyı hayretler içinde izliyordum. Birden seslendi:
- Beyefendi geldik şu deniz ortasındaki adaya iniyoruz dedi.
- Ben sürgüne mi gönderildim?
- Hayır size bundan sonra çok iyi bir yaşam vaadetti devletimiz.
Adanın ortasına inen helikopterden sırayla indik helikopterin kanat rüzgarından korunarak hemen ilerdeki bir evin kapısından hızlıca içeri girdik. Ev demek için deli olmak lazımdı. Resmen bir saraydı içerisi; krallara layık bir yer. Bizi içeride güleç yüzlü ve orta yaşlı bir kadın karşıladı; ilerdeki oturma salonunu gösterdi. Salona girdiğimde ay parçası gibi iki kadın vardı koltuklarda oturan. Konuğum şaşkınlığımı anladı:
- Hanımefendilerin biri çok iyi tarihçidir. Senin tarihe olan merakın nedeniyle yanına refakatçi olarak gönderildi. Bir diğeri çok iyi felsefecidir. Yeni bir yaşama hoş geldin!
- Ben tecrit mi oldum şimdi?
- Hayır buradan ana karaya 15 dakikada gidebilirsin. Bak o sandallar senin ve konukların için dedi pencereden dışarıyı göstererek. Sonra devam etti:
- O sandallar her daim hizmetinde olacak. Ben de şimdi onlarla birlikte buradan gideceğim ve onlar sonra tekrar adaya geri gelecekler.
- Hanımefendiler hep burada mı kalacaklar?
- Sana bağlı. Maaşlarını devletimiz ödüyor. Buradaki tüm çalışanların maaşlarını devletimiz ödüyor. Devletimiz senin eşsiz hizmetinden dolayı yapıyor bütün bunları
Zelzele oldu sandım. Titriyordum. Uyanmıştım. Sol gözüm sol yanağım sol kulağım ve sol kolum acıdan beni mahvediyordu. Hayatımın tek güzel rüyasını bile bana reva görmeyen yaşantıma isyan ettim.