İslâm'ı anlama ve siyer
İnsanlığın son umudu Kur'ân'ın beyanıyla insanlığa şahit "ümmeten vasaten" makamına namzet Müslümanların geçmiş tarihlerinde örneklerine az rastlanır derecede ve şiddette bir varlık yokluk mücadelesine/imtihanına maruz kaldığı hepimizin malumudur. Ancak unutulmamalıdır ki Müslüman toplumların şu sıcak zamanlarda yegane kurtuluşu ve saadeti şüphesiz iddia ve dava edindiği İslam'ı yaşaması ve yaşatmasıdır. Yaşamak ise bilinen tüm anlamıyla kitabî olanı amelî hale dönüştürmekten geçer.
Meselenin can alıcı noktasıda tam da burada düğümlenmektedir: İslam'a göre biz kendimize ayar mı verceğiz onun ab-ı hayat suyunu hayatımıza içirmek ile onun ile birlikte bir dönüşümü değişimi ve dahi ınkılapları mı yaşayıp yaşatacağız; yoksa onu kendimize benzetip tahrib ve tağyir mi edeceğiz?. Yani kitaba mı uyacağız yoksa kitabına mı uyduracağız!? Bu sorunun cevabını ancak kitabın/Kur'ân'ın sahibi Cenab-ı Hakk'ın işaret buyurduğu yerde bulabiliriz: Resûlullah'ın (sas) yaşayan bir Kur'ân olan hayatında yani Sünnet ve Sireti'nde... Dolayısıyla İslam'ın doğru anlaşılması ve dahi yaşanmasında Siyer'in son derece etkin ve belirleyici bir rehberliği gündeme gelmektedir.
Hz. Peygamber'in (sas) konumu
İslam'ın doğru anlaşılmasında Siyer'in yeri ve önemi tartışılmaz bir gerçeklilik olarak karşımızda durduğuna göre aynı şekilde Siyer'in sıhhat ve selameti de onun temel dayanağı ana teması olan Hz. Peygamber'i doğru anlama ve anlamlandırılmasındadır. Bir kul ve bir elçi olarak Hz. Muhammed Mustafa'yı (sas) Kur'an'ın ışığında Sünnet'in rehberliğinde ve dahi Siyer'in sıhhatli ve sağlam bilgilerinin penceresinden süzülüp gelen sahih verilerden elde edilecek bir usûl ile anlama ve anlamlandırma çabası ancak bizi sağlıklı bir Peygamber algısına ulaştıracaktır. Bunun dışında bir yol/metod bizi ya beşeriyetten soyutlanmış bir insan üstü örnek alınamaz bir varlık tasavvuruna ya da -haşa- sadece bir "postacı" mesabesinde vahiy karşısında pasif nötr bir konuma indirilmiş tarihsel bir şahsiyete götürecektir.