Beni reklamcılığa Jacques Prevert soktu. Aslında reklamcılık virüsü bende zaten vardı. Pierre Lazareff'ten geçmişti. İnsan bundan daha iyi nasıl bulaşıcı hastalık kapar?
Kötülüğe karşı mücadeleye başladım. İlk bunalımım Pompidou'yu kapak mankeni seçmek oldu.
L'Express dergisinde Cumhurbaşkanını Mercury motorlu bir tekneyi kullanırken gösterecektim. Sonuç: Dergi toplatıldı. İkinci hastalığımda Creteil'de reklamcı arayan bir binaya "Lahana" adını koydum. Meslek hayatımın en güzel başarısızlığı oldu.
Ondan sonra her şey daha da kötüleşmeye başladı. Salvador Dali'nin katkıda bulunacağı vaadiyle yılın en önemli ihalesini kazandım. Ama Dali'yi hiç tanımıyordum. Üstad beni kabul etmeden önce cezalandırmak için birtakım fıttırık tarikata giriş deneylerinden geçirdi.
Darma dağınık yol alırken hayatımın tantanası kapıyı çaldı. Produits Libres'i lanse ediyordum. Beni derhal katil sandalyesine mıhladılar. Kendimi unutturmak için aynı zamanda hem Sosyalist Parti'nin hem Giscard'cıların hem de Chirac'çıların seçim afişlerini yaptım. Sonum geliyordu. Gidip tedavi olmalıydım. Yankee bir ortak bulmak için Atlas Okyanusu'nu aştım. Ortak adayı bana o kadar çok Chateau Margaux şarabı içirdi ki etrafı kıpkızıl görmeye başladım ve Amerika'ya savaş ilan ettim.
İşte şimdilik durum bu. Aman bana dokunmayın. Bulaşıcıyımdır. Ben galiba deliyim. Reklam delisi.