Nobel Edebiyat Ödüllü Elfriede Jelinek erken dönem romanı Michael'de savaş sonrası ortaya çıkan kitlesel medyanın muzip dilli bir eleştirisini yapıyor.
Jelinek Michael'de "gençlik romanı" türünün coşkulu ve ümit dolu geleneğinden faydalanırken ekran karşısında yetişmekte olan nesle dair endişelerini nefes nefese bir anlatı halinde okurlara sunuyor. Romanda İkinci Dünya Savaşı sonrasında zenginleşen Avrupa'da özellikle de savaşın travmalarından kaçmaya hazır bir kuşak içinde yaygınlaşan yarım ve yanlış bilinç televizyonu kılavuz olarak kabul eden toplumun histerisi ve ortaya çıkan insanın düşünce biçimleri masaya yatırılıyor. Jelinek ekranın iki yanını postmodern bir anlatıda sentezliyor günlük konuşmayla televizyon ve radyoya ait kalıplar arasında ustaca geçişler yapıyor ve bir sonraki dönemeçte kayıtsız cinnetlerin olduğu yeni dünyayı gözünü ayırmadan tüm karanlığı ve karamsarlığıyla anlatıyor.
"Jelinek'in eserlerinin müstesnalığı seçtiği konuların siyasi çarpıcılığı ve metinlerinin yıkıcı estetik gücünden gelir... Başkalarının sözlerini rastgele deyişleri edebiyatı teorik tartışmaları parçalarına ayırarak bir yandan çürütücü ve ayrıştırıcı etkiye sahipken bir o kadar da yapıcı bir metinsel ağ içinde harmanlamayı başarıyor."
Dagmar von Hoff