"Muhatara" kelimesini ilk defa Süleyman Demirel'den duymuştum. Bir konuşmasında Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu anlatmak için kullanmıştı. "Tehlikeli" anlamına geldiğini ise çok sonraları öğrendim.
Türkiye Demirel'in söylemiyle yine "Muhataralı" günlerden geçiyor. Gözlerimiz televizyon ekranlarında kulaklarımız haber bültenlerinde. İlk defa sivil bir iktidarın tanksız tüfeksiz gerçekleştirdiği bir rejim değişikliğini yaşadık ve bunun sonuçlarını izliyoruz. Daha doğrusu "rejim değişikliği teşebbüsü" demek yaşanan günleri daha iyi özetliyor. Tıpkı Talat Aydemir'in başarısızlıkla sonuçlanan iki darbe teşebbüsü gibi...
Çok istemesemde bu dönemin öne çıkan isimlerinden birisi de benim. Hakkımdaki iddialar gazetelere manşet oldu. Star'a göre Balyoz Belgeleri'ni Mehmet Baransu'ya veren kişiyim Aydınlık'a göre "Tarih yazan adam" Hanefi Avcı'ya göre ise "Deniz Kuvvetleri İmamı". Tıpkı Ahmet Kaya'nın Selda Bağcan'la birlikte seslendirdiği şarkıdaki "Koçero" gibiyim. Ya da Kör ile Fil fıkrasındaki gibi. Herkesin kendine meşrebine göre bir Tuncay Opçin'i var.
Bu iddialara gülüp geçmek de ciddiye alıp her birine tek tek cevap vermek de seçenekler arasında bulunuyordu. Ancak ben bunun yerine yaşadıklarımı kamuoyuyla paylaşmaya karar verdim. 21 yıldır gazetecilik yapıyorum ve bu süre zarfında pek çok olayla karşılaştım. Bunların pek çoğunu gazete ve dergi sayfalarında haberleştirdim. Haberlere yansıtamadıklarımı ise şimdi zamanı geldiği için bu kitapta anlatmayı denedim. Kararı da okurlara bıraktım.
Gerçekten Balyoz Belgeleri'ni ortaya çıkartan kişi miyim yoksa bir grubun Deniz Kuvvetleri yöneticisi mi? Buyurun siz karar verin...