"Yeryüzünün çile sınırında yaşayan çocukları vardır. Sargılarını kendileri sarar gözyaşını göğüslerine akıtırlar. Fakat gariptir onlar kendi manâ dillerine ne kadar yakın olduklarını bilmeden cehennemin ortasında cennetin eşiğinde yaşarlar. Yalnızlık zekâları gelişmiştir hep biraz yabancıdırlar görünüşte. İçinden ise hep aşina hep hemhâl olurlar. Her şeyle.
Maya'yı çocuk olmadan büyümek zorunda kalan bu ihtiyar çocuklara yazdım. Bir dil yolculuğudur bu benim için. Ki sonraki bütün romanlarımın da mayasında olan.
Maya'nın 20'inci yayın yılı vesilesiyle şimdi kendi izlerimin üzerinden geri dönüp baktığımda bu romana beni her seferinde kaldığım yerden ileri taşıyor. Hapsetmiyor geçmişime. Bunu da nasıl yazmışım diyerek pişman etmiyor.
Romanın önceki baskılardan birinde kullanılan bir cümleyi buraya da alıntılayarak okurun Maya ile tanışmasına bir katkı sunmak istiyorum.
'Türkçe edebiyatta çok sık rastlanmayan bir üslupla tek başına büyümek zorunda kalan kız çocuğunun ağzından yazılan bu roman: Çocuksu naif ve hamasi bir dile yaslanmadan saf edebiyatın toprağında yeşeriyor.' Yorum okurun."
*
"Hâlâ bana el sallayan iyi insanları seçebiliyorum. Ancak onlara bir türlü karşılık vermek gelmiyor içimden. Bazen kaktüs mezarlığında burnuma çam kokuları geliyor yerde kozalaklar görüyorum. Kangren olmuş ayaklarım bir korkuluğunki gibi cansız artık."