Çocukluğumun kış gecelerinde cam kenarında oturup hayaller kurar kardan tepecikler altında ıpıssız sarıçam ormanını izlerdim. Baharla birlikte turnaların göçü başlardı.
Elinde kırmızı yazmayla turnaların ardınca koşan o kızın hikâyesi o günlerde düştü gönlüme. Kimseye anlatmaya cesaret edemedim. Benden başka onu tanıyan da yoktu zaten...
Tam otuz yıl gönlümde elinde kırmızı yazmasıyla turnaların ardınca koştu o kız. İstedim ki başka gönüllerde de kırmızı yazması elinde turnaların ardınca koşsun...
Umut deden tacir ne çok avutmuştu onu; sevda denen yılkı ne çok yüreğini çiğneyip geçmişti; hayal denen o kocakarı ne avuntular sunmuştu ona. Lilipar sessiz kıpırtısız başı sağ dizinde geçmiş günlerin malihülyaları içindeydi.
O şimdi buz gibi yağmur tanelerin çoğalttığı su kıyısında başka bir zamanın zamansızlığın koynundaydı.