İlmeği tam boynuna geçirdiği sırada pencereden esen hafif bir rüzgâr masanın üzerindeki kâğıtları dağıtacak diye endişe etmiş ancak çok sert bir rüzgâr olmadığı için sevinmişti. Sakince ileri doğru atılıp iskemleden güç alarak üzerine çıktı. Bu çatı katını oldum olası sevmiyordu ancak sahip olabildiği gizlendiği herkesten kaçabildiği tek kabuktu burası. İlmeğe dokundu ilkin. Sıradan bir çamaşır ipiydi işte. Ne filmlerdeki gibi göz alıcı ne de bir gemici halatıydı. İlmeği de zaten doğru dürüst bağlayamamıştı. Ama ne şaşalı bir gösteriş yapmak istiyordu ne de göz alıcı bir son. Tek istediği öyle ya da böyle bu dünyanın pisliğini son kez görmek istediğiydi. Artık katlanamıyordu.
Kendini asmak...
Bu yolu tercih etmişti. Diğer tüm yolları kafasında defalarca kurgulayıp kendisi için en garantili ve acısız olanı buydu. Aslında en ucuz olanı da buydu. Bir silah alacak parası yoktu ya da siyanürü hiçbir şekilde elde edemezdi. Yüksekten korktuğu için kendisini bir binanın tepesinden atamıyordu. Ama kendini asabilirdi. Üç saniye içinde ya boynu kırılıp ölürdü ya da otuz saniye içinde beyni oksijensizliğe dayanamayarak kendi fişini çekerdi. Öyle ya da böyle ölsün de nasıl olursa olsundu.