Şimdi misal bu ya siz...
Kırk yıldır basın-yayın camiasının içinde olsanız... Ülkenin en çok satan gazetesinin en
çok (abartısız ifadeyle çuvallarla) mektup alan yazarı unvanını taşısanız... Aynı gazetede aynı
isimle (Stop Köşesi) yirminci seneyi görmüş nadir köşelerden birinin yazarı olarak emekli
olsanız... Bunca yıl boyunca (bu sayfalarda gördüğünüz gibi) içine güzel kalpler konabilecek
konuda yazılar yazmayı başarmış olsanız ve bu eserlerinizden pek çoğu da şiir sitelerine
alınmış ve hatta bir kısmı hit olmuş olsa... Sonra kendi derginizi çıkarsanız ve her ay yüz sayfa
olarak bastığınız bu dergide otoriteler ve okuyucular tarafından hüsnükabul gören yüzlerce
önemli imzayı bir araya getirebilseniz...
***
Ve bir gün... Arkadaşınızla kardeşi gelse... Gülbanu isimli bu "küçük biraderiniz" size
aynen şöyle dese:
"Aabi yaa ben bir kitap yazdım da basılsın istiyorum!.."
Ne olur söyleyin şimdi: Siz olsanız ne düşünürsünüz?.. Hadi hadi bizi duyan kimse yok
sır tutmayı da bilirim; söyleyin ne düşünürdünüz?
Hah!.. İşte ben de tam olarak öyle aynısını düşündüm!..
...
Gül Banu Aker hanımefendiyi tebrik ve onu sizlere takdim ediyorum efendim.
Çünkü o hayata küsmek dertdaşlarıyla ağlaşmak yerine; hastalığıyla barışık
yaşamayı ona isimler takıp lakaplar uydurmayı seçmiş ve dolayısıyla "Gül Banu Aker"
ismini tıp literatürüne "Fibromiyalji" ile birlikte sokmayı başarmıştır.
Zahmet-külfet değil nîmet olarak gördüğü hastalığı onu tanınan bir araştırmacı/yazar
yapmıştır yapacaktır. Çünkü şaka değil gerçekten ciddi bir kitaptır şu elinizde tuttuğunuz ve
bu eser konunun araştırıcıları için bir ilk/ana basamaktır.
Ama en güzel tarafı şudur ki;
FM'si olanların yani sizin bugünden sonra daha bir ciddiye alınmanızı sağlayacaktır.
Muammer Erkul