Nihayet yaz tatili gelmişti. Emre ve ablasının içi içine sığmıyordu. Okul formalarını bir kenara atıp rahat yaz giysilerini giydiler. Annelerinin de otel rezervasyonunu yaptırdığını duyunca havalara uçup tatil hayallerini kurmaya başladılar: Denizin mavisi güneşin sarısı ve akdenizin yeşil bitki örtüsü Emre'nin hayallerini çoktan süslemeye başlayıp onu alıp götürmüştü. Emre de artık o kaydıraklardan süzülerek havuzun mavisine karışacaktı rüzgar olup gökyüzünde uçuşacaktı ve gökkuşağının renklerine karışacaktı.
Bütün bu hayalleri gerçekleşen Emre kendini denizin dalgalarının kollarında buluverir. Derken dalgalarla bir mücadele ve eğlence başlar. Deniz kabardıkça dalgalar yükselir ve Emre'yi kıyıya sürükler. Sahildeki çocukların eğlenceleri ve oyunları sürüp giderken neşeli gülüşleri gökyüzüne doğru yükselir ve bulutlara karışıp gider.
"Öğleye doğru denizin suyu biraz daha ısınmıştı ama dalgalar aynı tempoda coşuyordu. Ben de kıyıya oturup sulu kumlarla oynamaya başladım. Dalgaların kabarıp kabarıp bana çarpması çok hoşuma gidiyordu. Kumları ellerimle iteleyerek bir çukur yaptım ve yanına "Emre" diye yazarken şiddetli bir dalga geldi ve her şeyi dümdüz edip geri çekildi.
Ben de hayretler içerisinde: Vay be anne dalga açtığım çukuru kumlarla tekrar doldurdu gördün mü? diye sordum.
Annem de cevap olarak: Orada kıyıda durma oğlum. Kumlarla ağırlaşan dalga çok kötü vuruyor insana. Gel şuraya yanımıza! Suyun içi daha rahat!
Ama ben korkuyorum.
Hiç korkma can simidinle kollukların seni havada tutar. Hem burada ben varım gel kuzum!
Tamam anne geliyorum."