Çıplak ayaklarıma parmaklarıma baktım. Devcileyin bir ıstakoza dönüşeceksem tam zamanıydı. Bu kez çirkinliği görünüşünde değil salt doğasının bir parçası olarak eylemlerinde taşıyan bir ıstakoz. Hep dipte dolaşmanın çevresinde yüzen dünyayı ancak kıskaçlarıyla kavrayabilmenin çirkin gerçekliğine mahkûm. Odaya yanına gidemezdim. Denizin çekilişine şahit olmamak için bir taş altına saklanır gibi koltuğuma romanıma dönmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu.
Yalnız yenilen yemekler kuytular bulanık camlar parçalı bulutlu havalar. Kalabalıklardan geriye kalan sessizlikler beton tepelerin iniltisi.
Ömer Arslan sessizce geçip giden insanları anlatıyor her gün bir şeylerle avunan insanları... Günün yorgunluğunu. Avuntular taze bir iç dökme öykümüze tutsaklık parçaları unufak.