Ermeni Sorunu bugün hem Türkler'in hem de Ermenilerin ayaklarına vurulmuş prangalar gibidir. Konu her iki toplumun kendi özgür istençlerinden çok; güçlü devletlerin yani oyun kurucuların yönlendirmesi ile oluşturdukları çerçeveden ele alınıyor. Böyle olunca da çözüm olarak söylenen şeyler; öne atılan düşünceler toplumların gerçek öz çıkarlarıyla uyum içinde olmuyor.
Şöyle düşünebiliriz: Bu zamana dek "Ermeni Sorunu" ya da sözde "Ermeni soykırımı" denildiği zaman hem bu soykırım olduğunu savunan Ermenistan ve Ermeni diasporasının hem de buna karşı çıkan ve bunu kabul etmeyen Türkiye'nin ve Türk toplumunun gerçekte varılan noktada kazandığı şeyler nelerdir? Gerçek bir kazançtan söz edebilir miyiz? Sorunun özüne baktığımız zaman; geçmişten günümüze sorunun çözümü yönünde yol almak bir yana; başka güçlerin siyaset merkezlerinin devreye girmesiyle birlikte sorun daha da karmaşıklaşmış içinden çıkılması daha da güçleşmiştir. Kanılar daha da katılaşmıştır; savlar daha keskin söylemlere dönüşmüştür. Öteki devletlerin özellikle Ermeni Diasporasına yaranma gayretkeşliği konuyu uluslararası düzeyde daha içinden çıkılmaz bir düzeye taşımıştır.
Bir konferans için gittiğim Hannover'de değerli arkadaşım Halil Fehmi Dağ önce sorular sormak için hazırlık yaptığını söylediği zaman bu çalışmanın giderek bir söyleşi kitabına dönüşeceği hiç aklıma gelmedi. Ancak gelişmeler bu noktaya sürükledi bizi. O sordu ben yanıtladım. Sorular bitti başka sorulara geçildi. Ardından belli bir mantıkla sorular gözden geçirildi. Bunların yanıtları alındı. Yeni sorularla bir süre daha yol aldık derken benim Hannover günlerim bitti; Türkiye'ye döndüm. Bu kez başka bir yöntem girdi devreye: Yaşasın internet! Artık internet ortamında sorular soruluyor ve yanıtları veriliyordu. Gidip geliyordu sorular ve yanıtlar...