Fikir ve inanç özgürlüğü çağımızda sıcak bir gündem olmaya devam etmektedir. Gelişmeler dikkatle incelendiğinde bu konunun gelecekte hem de artan bir önemle popülaritesini devam ettireceği anlaşılmaktadır. Gelişim ve refahın motor gücü düşünce hürriyetinin ruhunda var olan aksiyondan kaynaklanmaktadır. Bu hürriyet bütün insan haklarının üzerine kurulu olduğu kendisi ile elde edildiği ve anlam kazandığı çekirdek bir hürriyettir.
Batı zaten genel olarak insan haklarından kendi haklarını anlamakta ve bu meseleyi ulusal çıkarları için kullanabilmektedir. Sömürgecilik ve haçlı zihniyeti modern çağa ayak uydurarak daha ince politikalarla devam etmektedir.
İslam'da ise fikir ve inanç hürriyeti çoğunluğun akış ahengi içinde kaybolmadan var olmayı sürdürebilecek şekilde düzenlenmiştir. Burada göz önünde bulundurulması gereken husus birey ile devlet özgürlük ile otoritenin artık anahtar bir kavrama dönüşen insan onuruna halel getirilmeksizin uzlaştırılmasıdır.
Öte yandan emperyal güçlerin İslam coğrafyasını parça parça etmek Müslümanı Müslümana kırdırmak için planladığı besbelli olan mezhep savaşı büyük fitnesini geçersiz kılıp önlemenin yolu da yine İslam'ın fikir ve inanç hürriyeti bağlamında ne denli zengin ve evrensel olduğu gerçeğini yeniden hatırlamakla mümkün olabilecektir.