Atatürk'ü yeterince tanıyor muyuz?
Sanmıyorum.
Onu anladık mı?
Yine sanmıyorum.
Pekâlâ onu tamamlayabildik mi?
Hayır hayır! Tamamlayamadık.
O'nu tanımadıysak ve anlamadıysak zaten tamamlama olanağımız da yoktur.
Ne yazık ki Atatürk'ü Türk Ulusu olarak bizler tanımadık anlayamadık ve tamamlayamadık. Eğer bunları yapabilseydik ülkemiz bugün dünyanın en çağdaş en gelişmiş ülkelerinden biri olurdu; insanımız da özgürlükten uzak acılar çeken ve yoksullaşan kişilikler olmaz gönenç ve esenlik içinde olurdu!
Atatürk'ü seviyor muyuz?
Hiç kuşkumuz yok; Atatürk'ü ulusça gerçekten çok seviyoruz. O'na türlü iftiralar atıldı. Akıl almaz suçlama ve karalamalarda bulunuldu. Hiç arlanmadan utanmadan kimileri onun için "Deccal" deyimini bile kullandı.
Ancak ulus yani Türk Ulusu bu karalama çabalarına prim vermedi. Çünkü O Atatürk'ü yürekten sevmiş; tam tanımasa da bilmese de anlamasa da vicdanında Atatürk'e büyük bir yer ayırmıştı.
Bu kitap tanımadığımız bilmediğimiz anlayamadığımız Atatürk'ü sevmemizdeki iğretiliği yüzümüze vurmak için yazıldı.
Nasıl olur?
Tanıma bilme anlama; ancak çok sev!
Bu ironi neden? Niçin bu çelişkiler yumağı içindeyiz? Bizimkisi sevgi mi yoksa riyakârlık mı? Onu tanıma yolundaki eksikliklerimiz nedir? Ve biz onu neden tanımak anlamak ve tamamlamak zorundayız?
İşte bu kitap bu duygular çelişkiler ironi görüntüler ortasında kaleme alındı.
Teknik malum söyleşi...
Sevgili Hülya sordu ben söyledim. Soru ve cevapların bir kısmı yüz yüze bir kısmı da elektronik ortamda İzmir'den Almanya'ya gide gele ortaya çıktı!
Aman ne güzel oldu ne güzel!
Her şeyi döktük ortaya her şeyi!
Hülya sordu ben yanıtladım. Yanıtladıkça onu daha çok tanıdım tanıdıkça daha çok anladım ve anladıkça daha çok sevdim ve sorumluluk hissettim.
Umarım okuyanlar da bu duyguları hissederler.
Saygı ve sevgilerimle...