Halk edebiyatı ürünlerinin doyumsuz ürünlerinin sergilendiği ve aşıklık ozanlık geleneğinin şimdilerde bile hayat bulabildiği Erzurum coğrafyasında şekillenen hayat diliminde az da olsa bize de bulaşmış şairlik geleneği. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin her biri ayrı zenginlik olan hocalarından aldığımız ilhamla gönül ikliminde şairlik tohumları yer buldu. Bütün bu zenginliklere rağmen şiir vadisi en kurak mevsimini yaşıyordu. Teknolojik gelişmeyle beraber işgal altına giren beyinlerimiz gönül ikliminin kokusuna uzaktı. Dönem kısa mesaj dönemiydi. 140 karaktere mahkum bir dünyada şiir günden güne ölüyordu. İşte bu zamanlarda şiir sever insanları bir başka seviyorduk Bunlardan biri de öğrencim Furkan Ererişken idi.. Hocam bir şeyler yapalım -son yeniyi- kuralım diyordu. Ona kitap çıkarma telaşında iken bizim küflü şiir tohumları da çıktı yeryüzüne. Eşimin ve çocuklarımın yoğun desteği ile kitaplaştırma kararı aldık. Tohumları yeşertmeye vaktimiz olmadı. Belki de böylesi iyi oldu okuyuculara kaldı sulama yeşertme çalışmaları. Her türlü olumsuzluğa ve kuşatılmışlığa rağmen şiirin ve insanın baharı yakın diyor yüreğim.
Önce Şiir Ölür
Çekilir canı dünyanın
Kurur denizler birer birer
İnsanın ve şiirin sadece adı kalır
Sura üfleme vaktidir
Önce şiir ölür
Sonra her şey...