Kafka'nın yapıtlarını konu ve biçim açısından edebiyat tarihinin belirli bir dönemine yerleştirmek olanaksızdır. Gerçi onların 'Dışavurumculuk'la (Ekspresyonizm) ilişkilerine sık sık değinilir. Gerçekten de Kafka'nın en verimli olduğu 1912 yılı Avrupa'da bu akımın doruk noktasına ulaştığı dönemdir. Ancak o dışavurumcu grupların hiçbirine katılmış değildir. Dışavurumcularla ortak özellikler gösterse de bu akıma karşı hep çekimser kalmıştır. Kafka'nın yapıtları geniş ölçüde ancak ölümünden sonra yayımlandığı için uyandırdıkları yankı da gecikmiştir. Bu nedenle o çoğu zaman neredeyse savaş sonrası yazarlarıyla birlikte değerlendirilir. Bazı eleştirmenler onun sanatına din yönünden yaklaşmış bazısı da psikanalize dayanarak çözümlemeye çalışmışlardır. Sosyalist ülkelerde ise yapıtları önceleri toplumsal eleştiri olarak yorumlanmıştır. Ama siyasal sorunlara çözüm getirmemesi Kafka'nın Toplumcu Gerçekçilik akımı tarafından reddedilmesine yol açmıştır. 1963'ten bu yana eleştirmenler onu yeniden toplumsal açıdan ele almaya başlamışlardır.