Bu yüzden başını bile çeviremedi arka pencereye. Ama orada bir gizem hep çağırdı onu pervazına. Tarifsiz tınıların eşliğinde sabahları cılız bir gün ışığı sızardı odasına. Cesaret edip bakamazdı. Boşluk korkusu yere mıhlıyordu onu. Bir salıncak atsam bu boşluğa kim ne karışır diyerek isyan ettiği de oluyordu. Bu bazı geceler arka pencereden gelen rayihalar için de geçerliydi. Rüyaları hep arka pencere önünde geçiyordu.
Yaşadığı ev tabanından su almaya başladığında o arka pencereden filikasına atlayıp denize açılıyordu kimseler görmeden. Hiçbir haritada geçmeyen gizemli bir denizdi bu. Dibi inci mercan döşeli... Yüksek kayalardan kıyıları olan mavi bir derya! Kayaların ardı elma bahçeleri... Deniz kabuklarından dağlar yapmıştı odasına. "Adam olmayacak bu!" diyordu etrafındakiler. Her şey hızla dönüyordu belleğinde. Hızla parçalanıyor ve yok oluyordu.