Seni sordular avuçlarımı gösterdim.
Anlamadılar dua ettiğimi!
Aynalarda bir ölümlüyü izliyoruz her gün. Üstüne sevilmeyen bir kalp taşıyoruz.
Birileri ısrarla sevmedi bizi. Ne kadar sevdiysek en az o kadar sevilmedik.
Rüzgârdan dolayı savura savrula uçan bir poşeti izler gibi izlediler nereye takılacağımızı.
İpi kopmuş bir uçurtmayı izler gibi izlediler çakılmamızı keyifle beklerken.
Durup nefeslenmek istesek ittiler yürüsek çekiştirdiler.
Anlatmak istediğimizde dinlemediler sustuğumuzda da neden anlatmıyorsun dediler.
Hangi günün sabahında gitmeye niyetlendiysen gece boyu balçıkla sıvayacağım güneşi.
Uykularda kalıp uyanma diye bozacağım alarmı kurulmuş tüm telefonları ve saatleri.
Senin uykularda kalmanı sağlamak için ağlamasınlar diye ağabeylik edeceğim tüm bebeklere.
Şehrin tüm meydanlarını sırayla gezip sana açlığımın grevini başlatacağım.
Ne kadar köprü varsa hepsine çıkıp üstüme benzin döküp elimde kibritlerle restimi çekeceğim.
Gitme diye ayılıp bayılıp düşeceğim hiçbir yardım talebini kabul etmeyeceğim.
Hakkımı haram etmekle tehdit edeceğim bütün ortak dostlarımızı.
Aracı olup seni ikna etsinler diye yalvaracağım zorla nazla ya da niyazla.
Son bir kozum var: Sevgilim vazgeçmezsen gitmekten ilk seherin vaktinde omuzlarda yükselip toprağa gireceğim!