Daha çok öykücü yanını biliyoruz Fatma Bacara Çağlayan'ın. Okuduğum öyküleri Doğu'nun otantik insanının gündelik hayatından sevinçler kederler coşkular taşıyan öykülerdi. Çocukluğundan getirdiği destanlar meseller nağılların (masallar) sesleriyle yoğrulduğunu hemen ele veren ve o kültüre yoğunlaşmış bir anlatıcının varlığını hemen duyumsatan öyküler... Şiirlerindeki ses de geleneksel şiirimizin önemli duraklarına uğradığını o duraklarda uzunca oyalandığını ve şiirlerini o duraklardan hareketle kurduğunu gösteriyor. Bu önemli. Hayatın içinden söylediği sözler sıcak ve sahici bir insanın yeni yüzyıla ve haksızlıklara çığlığı gibi... İnancım şu ki Fatma Bacara Çağlayan'ın bu duygu ve birikim zenginliği önümüzdeki zaman içinde mazlumlar düşkünler yolda kalmışların yoldaşı olacak. Okuyacağınız öyküler/şiirler sahici bir insanın geleceğe gönderdiği naiv birer feryatdır. Az şey mi bu?
Yokluğum onu çok telaşlandırmış yaşlı kalbi heyecanlanmıştı. Kaybetme korkusunu taşıyan elleri titriyordu. Tekrar tekrar baktı aynı yere sonra bir alt rafa ve sonra bir üst rafa baktı. Yoktu. İlerleyen yaşı ona bir oyun mu ediyordu? Aklını zorluyor yokluyordu. Acaba başka bir yere mi koymuştu yoksa satmış mıydı? Son anılarında böyle bir sahne yoktu. Gidişim ona eski bir sevdanın varlığını hatırlatmıştı. Bırakıldığım yerde olmamam yok olduğumun belirtisi değil miydi? Belki eski bir eşya olarak başka bir yere konmuş olabilirdim. Bunu nerden bilecekti ki? Sonuçta başkaları için sıradan bir cezveydim işte. Sadece kusursuz derecedeki o albenili oymalarım ve renklerim olmasaydı eskiyip gidenlerin arasına atılacaktım. Şunu biliyordum ki Şaban Efendi için unutulmaz bir anının en derin sembollerinden biri olarak onu kaybolmakla yaralamıştım.