Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ashabıyla Tebük Seferi'nden dönüyorlarken buyurdular ki: 'Şimdi küçük cihâdı (cihâd-ı asgar) yaptık artık büyük cihâda (cihâd-ı ekber) başlıyoruz.' Ashâb-ı güzîn efendilerimiz şaşkınlıkla mukâbelede bulundular: 'Aman ya Resûlallah! Bizler de çok zorlu geçen büyük bir cihâd meydanından döndüğümüzü zannediyorduk. Bize büyük cihâdın (cihâd-ı ekber) ne olduğunu haber verir misiniz?' Allâh'ın Resûlü İki Cihan Serveri Efendimiz Hazretleri buyurdular ki: 'Nefsle cihâddır mücâdeledir.'
Düşmanla cihâd edip harbe giriştiğimizi farz edelim. Bu harpte ölürsek şehit öldürürsek gâzi oluruz. Amma büyük cihâd diye hadîs-i nebevîde ifâde buyrulan nefsle mücâhedede düşmanı öldürürsek gâzi-i ekber oluruz; -Allah muhafaza- o bizi öldürürse îmansız göçeriz.
Es'ad-ı Erbilî Efendimiz (k.s.) 'Kişi tek başına kendi kendine nefsini öldürmeye güç yetiremez' buyururlardı. Bir kutb-ı cihâna teslim olmadan bu büyük nefs düşmanını tek başımıza kendi gücümüzle bertaraf edemeyiz. Ancak şimşîr-i hakîkat denilen kutb-ı cihânın hakîkat kılıcı nefs düşmanın boynunu vurabilir. Onu kökünden kesip atabilir!